AkademiEn GüncelİKÇUÖzel HaberSosyal

İKÇÜ Hukuk Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Cemal Başar İklim Hukukuna Dair Açıklamalar Yaptı

Muhabir: Tuğçe Yetgin – Cennet Oral

Fotoğraf: Zeynep Yaşar – Ahmoudou Mohamed

İklim hukuku hakkında açıklamalarda bulunan İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Cemal Başar, iklim değişikliği konusunun insan hakları bağlamında hassasiyetle ele alınması gerektiğini söyledi

Dünyanın geleceğine yönelik en büyük tehditlerden biri olarak görülen ve özellikle son yıllarda kamuoyunun gündeminde üst sıralarda yer alan iklim değişikliğinin hukuki çerçevesine dair ve iklim değişikliğine yönelik oluşturulan ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler hakkında açıklamalar yapan İKÇÜ Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Cemal Başar, 2023-2024 Eğitim Öğretim yılında lisans düzeyinde ilk öğrencilerine kapılarını açacak olan İKÇÜ Hukuk Fakültesi’nin eğitim müfredatında İklim Hukuku dersinin de yer aldığını belirtti.  

İklim Değişikliği İnsan Etkinliklerinin Bir Sonucu

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde “karşılaştırılabilir bir zaman periyodunda gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” şeklinde tanımlanan ve günümüzde küresel bir sorun haline gelen iklim değişikliğinin yalnızca bir çevre sorunu olmaktan çıktığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Cemal Başar, aynı zamanda iklim adaleti, yaşamın sürdürülebilirliği ve gelecek nesillerin yaşam hakkı açısından hukuki bir sorun oluşturduğunu da dile getirdi. 

Çevresel Etkilerinin Yanı Sıra Hukuku da Olumsuz Etkiliyor

Dünyanın yüzey sıcaklığının 1850 yılından beri yapılan aletsel iklim ölçümlerinde artış göstermesi ve 1980’lerden günümüze küresel anlamda her 10 yılın ortalama sıcaklığının bir önceki yıldan daha fazla olması neticesinde kendini gösteren küresel ısınma ve iklim değişikliği olgularının, tatlı su kaynaklarının azalmasından, orman yangınlarına; kuraklıktan, sel felaketlerine ve temel gıda ürünlerinin yetiştirilmesinin tehlikeye düşmesine kadar birçok çevresel etkiler yarattığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Başar, bununla birlikte olgunun küresel ölçekte ekonomik ve sosyal hayatı, uluslararası ilişkileri, hukuku ve diğer birçok alanı da olumsuz bir şekilde etkilediğini vurguladı.

İklim Değişikliği Hukuki Bir Zeminde Değerlendirilmeli

“Küresel nitelikte bir tehdit olarak algılanan ve değerlendirilen iklim değişikliği ile hiçbir devletin tek başına mücadele edebilmesi ve kendini iklim değişikliğinin neden olduğu olumsuzlukların dışında tutabilmesi mümkün değildir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Başar, konunun bu yönüyle uluslararası yasal düzenlemeleri gerektirdiğini; insan etkinliklerinin bir sonucu olarak, yaşamın sürdürülebilirliği ve gelecek nesillerin yaşam hakkı açısından yarattığı sorunlar nedeniyle de iklim değişikliğinin insan hakları bağlamında, hukuki bir zeminde hassasiyetle değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. 

Fosil Yakıt Bağımlılığının Azaltılması Bekleniyor

İklim değişikliği ile mücadele etmek için uluslararası ölçekte oluşturulan temel yasal düzenlemelerden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Başar, 1992 yılında imzaya açılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)’nin atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki insan kaynaklı tehlikeli etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı hedeflediğini, bu çerçevede 1997 yılında kabul edilen Kyoto Protokolü ile taraf ülkelerin her birine sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama yükümlülüklerinin tanımlandığını aktardı. Dr. Öğr. Üyesi Başar, BMİDÇS’ye dayanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren Paris Anlaşması ile de ülkelerden, yüzyılın ikinci yarısında net sıfır emisyona ulaşmalarının, bu çerçevede fosil yakıt bağımlılığını bir an önce azaltmalarının ve yenilenebilir enerji ve iklim direnci için sağduyulu yatırımlar yapmalarının beklendiğini anlattı. Ayrıca idarenin insan haklarının korunması yükümlülüğü çerçevesinde, iklim değişikliğinin sonuçlarına uyum sağlamaya yönelik yasal düzenlemelerde öngörülen gerekli önlemleri alma ve faaliyetleri yürütme gibi yükümlülüklerinin de bulunduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Başar, bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebebiyle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden doğan zararlarda kusuru bulunan şirket ve devletlere karşı dava açma hakkının doğabileceğini söyledi. 

Ülkemizin İklim Kanunu Taslağı Hazır Vaziyette

Dünyanın iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen bölgelerinden biri olan Akdeniz havzasında yer alan ve iklim değişikliği kırılganlığı yüksek ülkelerden biri olan Türkiye açısından, konunun büyük bir öneme sahip olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Başar: “İklim değişikliği ile mücadele eden ülkemizde bu konuda bir kanun taslağı da hazır vaziyette” dedi. İklim değişikliğini önlemeye yönelik Türkiye’de yerel ve küresel anlamda atılan adımlardan da bahseden Dr. Öğr. Üyesi Başar: “Türkiye Paris Anlaşması’nı 2021 yılında onayladı. Ayrıca, Anayasa’nın 56’ncı maddesinde ‘herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir’ denilmektedir. Çevre Kanunu’nda ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına ve yerel yönetimlere çeşitli yetkiler ve görevler verilmiştir. 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 55’inci bölümünde 792/A ve devam maddelerinde İklim Değişikliği Başkanlığı düzenlenmiştir. Başkanlığın kuruluş amacı ise, küresel iklim değişikliği ve ozon tabakasının incelmesi ile ilgili tedbirlerin alınmasına ve yeşil kalkınmaya yönelik plan, politika ve stratejilerin belirlenmesine ilişkin ulusal ve uluslararası çalışmaları yapmak, gerekli müzakereleri gerçekleştirmek ve diğer kurum ve kuruluşlarla koordinasyonu sağlamaktır” ifadelerini kullandı.